Hergünkülüklerden

“Hergünkü hep-beraber-olmaklık”lardan…

Anlayabildiklerim oldu: “Hergünkü Kendi-Olma ile Herkes…” “Hergünkü hep-beraber-olmaklık içindeki Dasein…”

Anlayamadıklarım: “Bir-Şey-İçin-Bakışsal İlgilenmenin Modifikasyonundan Geçip Dünya-İçindeki Mevcut Olanları Teorik Olarak Bilmeye Dönüşümünün Zamansal Anlamı…”
Henüz…
Daha seyrek bir havada okumam lazım belki. Şimdiki buradalığımla, —Heidegger başkan bağışlarsa— “hergünkülük”lerle falan… Zor.

Şurasını anladığımı zannediyorum ama:

“Duyma ve anlama, kendini hakkında sözü edilene önleyici biçimde kenetlemiştir. Muhabere, hakkında söz edilen varolanın birincil varlık rabıtasını ‘pay’ ediyor değildir. Aksine; hep-beraber-olmaklık, hakkında söz edilenin hep-beraber-söyleşilmesi ve ilgilenilmesi içinde hareket eder. Örneğin sözün sahiciliği, konuya uygunluğu ve anlaşılması; söylenmişlik, nutuk ve dile getirmeyle ikame edilmektedir. Ve söz, üzerinde konuşulan varolanla birincil varlık rabıtasını kaybettiğinden veya zaten kazanmamış olduğundan, kendisini muhabere ederken bahse konu varolanı kendisine asli biçimde maletmemekte ve daha ziyade gevezelik ve dedikodu yapmak suretiyle kendini aktarmaktadır. Hakkında konuşulanın bizatihi kendisi, artık daha geniş daireler çizmeye başlamakta ve egemen bir karaktere kavuşmaktadır. Bu böyledir, çünkü herkes öyle demektedir, deniyor olur artık. İşte lakırtı, tam da bu gevezelik ve dedikodu yapma içinde tesis olunur. Bu yüzden zaten başlangıçta sağlam bir zemin üzerinde durmuyor olmaklığımız artık tümüyle zeminsizlik seviyesine düşmektedir. Bu durum, sadece sözsel gevezelikle sınırlı olmayıp, yazılı alana da sirayet ederek kendini ‘çalakalemlik’ olarak yaygınlaştırmaktadır. Buradan doğan dedikodu, bir tevatüre dayanıyor değildir. Çünkü o, okunulanlardan beslenmektedir. Okurun vasati anlayışı, neyin asli olarak çekip çıkarıldığının ve kazanıldığının, neyin dedikoduya dayandığının asla ayrımına varamaz. Dahası vasati anlayış, böylesi bir ayrımı istemeyecek ve hatta bu ayrıma ihtiyaç bile duymayacaktır, çünkü vasati anlayış zaten her şeyi anlamış olmak demektir.
Lakırtının zeminsizliği, onun kamuya malolma yollarını tıkamaz ve hatta bunu kolaylaştırır. Lakırtı, konuları önceden kendimize maletmek zorunda kalmadan her şeyi anlama olanağı sunar. Bizi böylesi bir kendine maletme sürecinde başarısızlığa düşme tehlikesinden koruyan da yine bizzat lakırtıdır. Herkesin yapabileceği lakırtı, sahih anlama görevinden bizi koparmakla yetinmediği gibi, kayıtsız bir anlaşılabilirlik yaratarak her şeyi açıklığa taşımaktadır.”

Anlamamış da olabilirim tabii… Okumaya devam, velhasılıkelam.

Varlık ve Zaman (Sein und Zeit)
Martin Heidegger
Çevirebilen: Kaan H. Ökten
Agora Kitaplığı