
Kitap okuma alışkanlığının, bir insanın kendi zamanını kendisinin yönetmesi yetisiyle (de) ilgili olduğuna inanırım. Bunun için kullanılan zamanın uzunluğu haricinde derinliğine de kumanda edebiliyor olmak gerekir. Kalitesine…
Bir şeyi okuması, dinlemesi ya da izlemesi insanın, en az bir ölçek konsantrasyon gereksinen bir eylem. Konuya dahil olmaktan değil, konunun içinde olmaktan bahsediyorum. Her neyse konu. Ve konuk her kimse… Konsantrasyon, beynin “uyanıkken, uykudayken, tetikteyken, ayakta uyurken, hayal kurarken ve daha nicesi…” gibi pek çok çalışma evresinden biri.1
Ancak kabul etmek gerekir ki, konsantrasyon veya konsantre olmak, zahmetli ve zor da bir iş. Enerji istiyor. Enerjiden önce rahatlık, sonra kabul, sonra irade ve —en az cep telefonunun fabrika ayarları seviyesinde— bir farkındalık… Belki bir ölçüde karşısındaki şeye saygı… Kendi kafalarına kilitlenmiş insanlar için zor zanaattir.
Ayrıca, 1) konsantre olmanın ne anlama geldiğini bilmemek, 2) kimi durumlarda ne kadar gerekli olduğunu anlamamak — anlasa bile önemsememek gibi hayra yorması mantık dışı engeller var.
Misal, eğer bir meyve suyundan bahsetmiyorsak, konsantrasyon kelimesini yanlış kullanıyor olabiliriz ve bu, kavram olarak da yerleşmediğinden kafamızın bu insanlık haline pek basmadığını gösterebilir.2
Konsantrasyon, odaklanma, bir şeye yoğunlaşma, kendini verme gibi anlamlara geliyor, ismen ve cismen. “Dikkat toplaşımı” diyor sözlük… Fiil hali ise, konsantre olmak. Kritik bazı eylemlerin, bazı iş görme biçimlerinin olmazsa olmazı… Olmadığında, yemiş yutmuş olmuyorsun, gibi… Üstünden sıyırmış oluyorsun.
Gibi…
Sar başa: Kitap okumanın (bir süre kesintisiz okuyabiliyor olmanın) başka güzelliklerinin yanısıra bir insanın konsantrasyon pratiğini ilerletmesine de katkısı var sanki.
Kitap okumuyorsan, okuyamıyorsan, —istediğinde dahi okumaktan kaçınıyorsan— bu kendi zamanını kendin yönetme konusunda ciddi sorunların olduğu anlamına (da) gelebilir. Hayır, Procrastination3 der geçerim gibi sıkıntılardan daha temel sorunlar…
Konuların, olayların ve elbette eylemlerin içinde olmak, her şeyden önce hakikaten orada olmayı gerektiriyor. Kitap okumaksa konumuz, kitabın huzurunda olmak…
Var mı buna zamanımız?
Dipnotlar
- Öykücü Beyin, V. S. Ramachandran (Çev. Ayşe Cankız Çevik, Alfa Yayınları) ↩
- “Bir insan ile diğeri arasındaki iletişim ihtiyacı bir yana, dil yalnızken bile insan için düşünebilmenin zorunlu şartıdır.”
“Dil, ‘düşüncenin ve dünya görüşünün iletişim aracı’ olarak tanımlanır. İlk olarak Wilhelm von Humboldt’un yaptığı gibi bu tanım, dilin insanların bütün karmaşık etkinlikleri ve düşünce süreçleri için vazgeçilmez olduğu gerçeğinden yola çıkmaktadır. Dil insanlar arasındaki anlaşmayı sağlayan tamamlayıcı bir araç değildir, aksine dünyadaki nesnelerin ve olguların algıları da dilsel olarak oluşturulur. Nesneler ve durumlar dünyanın dilsel olarak kavranışı sayesinde anlamsal bağlamlara dönüşürler.” https://tr.wikipedia.org/wiki/Dil_(filoloji) ↩ - Tek kelimeyle Türkçe karşılığı yok ya da ben bilmiyorum. İnsanın yapması gereken asıl işi öncelik sıralamasında geriye itip yapmayı daha fazla istediğiyle yer değiştirerek gerçekleştirdiği kendini kandırma temayüllerinden biri denebilir belki. Wikipedia maddesi: https://en.wikipedia.org/wiki/Procrastination ↩