Adabımuaşeret-ül Cep Telefonu

James Tiberius Kirk
James Tiberius Kirk

Atılgan kaptanı James Tiberius Kirk (MS. 2233-2293, Huzur İçinde Doğsun), Nam-ı diğer Kaptan Körk, Delta Kuadrant’ını ziyaretleri esnasında Atılgan’ı yörüngesine yerleştiklerdikleri bir gezegene çer çöp toplamak göreviyle ışınlanarak inmiş bulunan tayfasını bileğini ağzına götürerek konuşabilecek yerde “kol telefonu”na eğilmek suretiyle arar. Allahtan Mistır Spak kapsama alanındadır. Kısa bir cozurtudan selametle sıyrılan pes bir ses “Emredin Kaptan!” der.

– Midas’ın kulakları eşek kulaklarıysa seninkine ne demeli bilemiyorum Spak… Elf kulağı desek olur mu?

Mistır Spak cevap verir.

– Mantıklı…

Bay Spak da, henüz doğmamış Kaptan Körk de, —o kadar ileriye gitmeye gerek yok— Midas’ın kulaklarını eşek kulağına dönüştüren Apollon da, Midas da, Midas’ın berberi de bilemezdi iletişimin günümüzde ulaştığı aşamayı.
Herkes birbiriyle iletişmekte şimdi. Bu devirde iletişmemesi zor.
Radyo vardı önceleri. Sonra Televizyon çıktı. Telsiz moda oldu bir ara… Birek Bireek!!!

Bilgisayar var şimdi; değil mi efendim?.. Cep bilgisayarları var, cep telefonları var… Daha ne olsun ki?..

Rahmetli Grehım Bel’den günümüze değin “Konuşmaları ileten ve yansıtan düzenek” diye tanımlanabilen telefon, kuyruğundan kurtulalı beri artık gerekli gereksiz ve hiç bir kural, adap, adabımuaşeret tanımadan kıpraşmaya devam ediyor.
Nihayetinde bir aletten söz ediyoruz. “Alet işler, el övünür” diye boşuna mı söylemişler? Bunun bir ilgisi yok, kabul ediyorum ama aleti alet gibi kullanmayanlara ne demeli?..

Anlatmak istediğim asıl konuya geleyim.

Cep telefonu denen alet midir, illet midir nedir, işte onu kullanmaya daha en başında direnç gösterenlere gösterdiğim hayret ifademi yarından tezi yok geri alıyorum. Yüzümün bugün aldığı hâl, yarına kadar ancak çözülür çünkü.

Neymiş efendim, telefonlara çıkmıyormuşum.

Size mi soracağım telefona çıkıp çıkmayacağımı, kimin telefonunu açıp kiminkini açmayacağımı? Efendim?..

Bu hadise çıktığından beri, herkes kendine göre bir telefon kullanma alışkanlığı geliştirdi bana göre. Geliştirmek zorunda. Geliştirmemişseniz de o sizin bileceğiniz iş, benimkine karışma cüretini nasıl gösterirsiniz? Siz kimsiniz? Aloo?.. Hayır, yanlış çevirdiniz.

Cep telefonumuz var ya, her an ulaşılabilir insan haline geldik. Geldik mi?.. Ben gelmedim. Gelmeyeceğim.

Telefonla birisini aradığınızda o telefon açılmıyorsa bunun mantıklı altı açıklaması olabilir. Yedincisini siz geliştirdiyseniz, onu bilemem elbette.
Bir, meretin ismi cep telefonu olsa da kişinin cebinde, yanında, yöresinde olmayabilir.
İki, telefon kişinin cebinde, hatta elinde bile olabilir ve fakat kişinin bir meşguliyeti, bir dikkat toplaşımı, kısacası bir işi vardır.
Üç, kişinin canı herhangi birisiyle telefonla konuşmak istemiyordur.
Dört, kişi sizinle görüşmek istemiyordur.
Beş, kişi ölmüştür.

Her halükârda, telefonu üç beş defa çaldırır, açılmıyorsa kapatırsınız. Söyleyeceğiniz şey sizin için önemliyse, hadi, karşınızdaki için önemli olup olmadığını da bir tarafa bırakın, bir iki dakika kadar bekler yeniden ararsınız kişiyi. Hepsi odur. O olmalıdır.

Telefon açılmamışsa, aradığınız numara meşguldür. Bunun için mutlaka dıt dıtlaması gerekmez telefonun.

O değilse, telefonun açılmamış olmasına kızmadan veya üçüncüyü denemeden veya benim aklıma gelmeyen başka akıl evvellikleriyle geliştirilebilecek başka bir şeyi denemeden önce kendinize gelin derim ben. En azından beni aramışsanız öyle yapın.

Farklı bir davranış biçimi, bencilliğin daniskasıdır. Hatta daha da ileri gidilerek karşınızdakini küçümsemek anlamına geldiği dahi söylenebilir. Daha geriye dönerek söyleyeyim, saygısızlıktır.

Öyle ya, o insan her ne ile ilgili olursa olsun sizinle aynı ânı paylaşmak zorunda mı? Her ne söyleyecekseniz, her ne anlatacaksanız anlatın; her ne için iletişmek istiyorsanız isteyin. Özel, kişisel, işle ilgili… Her ne olursa olsun, o kişinin kendi öncelikleri, kendi ânı, içinde yaşadığı kendi uzayı, farkında olarak veya olmayarak kendi çizdiği bir psikolojik sınırı yok mudur?

Telefonla doğru iletişim kurduğunu söyleyen insan öncelikle kendisine şunu sormalı. Bırakın telefonla iletişimi, bir kere “doğru iletişim” kurabiliyor mu?
Örneğin, yüz yüze iletişim kurduğu bir insana bir soru sorduğunda, —salt “nasılsın?” diye sormuş bile olsa—, başka bir konuya girmeden veya ilgisini başka bir şeye yöneltmeden önce, bir önce sorduğu sorunun cevabını sonuna kadar dinliyor mu?

Cep telefonu; eşittir, her an ulaşılabilir insan. Bu mudur?..

Bir insana ulaşabilmiş olmanız demek, her keresinde telefonunuza çıkmış olması demek değildir. Hiç telefonla görüşmediğiniz bir insana da çok kolay ulaşabilirsiniz.


Koskoca hükümdar, dokunduğu her şeyi altına çeviren hükümdar; Midas da bilememiş ya ağzında bakla ıslanıp ıslanmadığı hususunun cevabı efsaneler kadar eski bir meslek erbâbına o kulaklar gösterilmez; ben artık bir şeycikler demiyorum.

Bilmemek ayıp değil, dememek ayıp; Midas’ın berberi, bir sır olan eşek kulağı kadar kulaklarını görünce müşterisinin, bunu birine söylemezse mesleğinden men edileceği korkusuna daha fazla dayanamayacağını bahane eder kendisine, “bari bir kuyuya eğileyim de içimi boşaltayım” kabilinden haykırır bunu kuyunun ağzına:

-Midas’ın kulaklarııı… Eşşek kulaklarııı!..

O ses, kuyunun duvarlarında yankılana yankılana suya ulaşır. Su durur mu? Durmaz; o da sazlıklara iletir sesi. Sazlarsa, rüzgârla cilveleşirken kendini hadiseye fazla kaptırınca farkında olmadan fazla ses çıkarmış olur haliyle ve sonunda işte o söz yankılana yankılana Samanyolu’nun dört bir “Quadrant”ına kadar yayılır.

Hay ya Rabbi…


Bu yazı daha önce Exlibrary’de yayımlanmıştır.

1 comment

  1. Bu yazının çıktısını alıp, bana sürekli “cep telefonunu neden açmıyorsun?” “Neden haftasonları sürekli kapalı?” “neden beni aramıyorsun?” ve daha buna benzer onlarca cümle kuran insanlara okuyacağım. Teşekkürler, teşekkürler, teşekkürler…

Comments are closed.